Son yıllarda birçoklarının diline doladığı bir terim çeviklik yani çevik veya agile olmak terimi. Yazılım projelerinin yönetimi ile ilişkili olarak ortaya çıkan bu terim artık birçok uygulamanın da başına ekleniyor, çevik liderlik, çevik yönetim, çevik organizasyonlar, çevik inovasyon, çevik takım gibi ancak önemli olan altını doldurmak çünkü çevik olmak demek örneğin bir proje yönetim sürecini veya yeni bir ürün geliştirme sürecini değiştirmek değildir. Çevik olmak bir yaşam stilidir, hayata bakış şekli, yaklaşımdır. Kısaca bireysel veya kurumsal olarak içselleştirilmesi gereken bir kültürdür.
Birincisi çevik olmak demek hızlıca değişikliklerin farkına varmak, hızlıca karar almak ve yine hızlıca uygulamak demektir. Bu yaklaşımı proje ortamına adapte ederseniz çevik proje yönetimi, liderlik davranışlarına uygularsanız çevik liderlik veya topyekün organizasyonel yapınıza adapte ederseniz çevik organizasyona kavuşursunuz. Eğer organizasyonunuz değişimlerin hızlıca farkına varıyor, hızlıca karar alıyor ve hızlıca uyguluyorsa çeviksiniz demektir. Ancak birçok organizasyonun özellikle de büyük olanların önünde bu yönde hem yapısal hem de davranışsal engeller var.
İkinci bilmemiz gereken şey çeviklik bizi doğru yöne götürmez. Yön belirleme en az çevik olmak kadar önemli bir olgudur. Çeviklik ise hız ile ilgili bir kavramdır. Seçmiş olduğunuz yöne göre iyi veya kötü bir sonuca varabilirsiniz. Ancak çevik olursanız bu sonuca kısa zamanda varırsınız. Yön belirleme ve çevik olmak aynı derece önemli iki kavramdır. Her ikisi de iyi anlaşılmalı ve iyi bir şekilde uygulanmalıdır. Aslında hız ve çeviklik insanın doğasında var olan bir olgudur. Bir deprem anında çevrenize bakın. Eğer uykuda, sokakta ya da hareket halindeki bir araç içinde değilsek deprem olduğunu hızlıca algılar, bir karar verir ve eyleme geçeriz. İki çıktısı olur. Kimi iyi bir karar verir ve yapması gerekenleri yapar. Örneğin en yakın kanepe veya yatak yanında yaşam üçgeni kurar. Başkası ise panik ile balkondan atlar bacaklarını kırar. İkisi de atik davranmıştır ancak sonuçları farklı olmuştur. Görüldüğü gibi çeviklik hız ile ilgili bir konudur ama hız yapmak değildir. Eğer kişi veya kişilerin bilgi birikimleri, vizyonları, entellektüel seviyeleri yüksekse verdikleri kararlar da iyi kararlar olur. Günümüzde bırakın birey olarak kurum veya toplum olarak çevik olmazsak çok sıkıntı çekeriz. Çünkü çeviklik en çok içinde bulunduğumuz zaman gibi neyin ne olduğunun belli olmadığı, ortalığın toz duman olduğu yani kaotik ortamlar için geçerlidir. Çeviklik kaos içindeki yaşama modelidir. Kaotik ortamlarda çeviklikte doğru veya yanlış yerine kötü veya iyi kararlar vardır.
Çeviklik iki temel anlayış üzerine oturur. Bunlardan birincisi ast üst ayrımı olmaksızın, herkesin tesviyede olduğu, birbirini dinleyen anlamak için samimi çaba sarf eden, birbirine saygı gösteren kişilerden oluşan bir ortam yani ortak akıl veya seviyesiz takım çalışmasıdır. Eskilerden gelen ve en çok da değiştirmek için genelde çaba gösterilmesi gereken davranış da budur. Ortak akla ulaşmak için insanların birbirine saygı göstermesi, dinlemesi, anlaması, birlikte düşünmesi şarttır.
İkincisi ise israfın yok edilmesidir. Örneğin bireysel anlamda sosyal medyada veya televizyon karşısında geçirilen zamanın israf olup olmadığına siz karar verin.
Bir kurumda çalışıyorsanız, mesela bazı toplantılarda benim ne işim var burada sorusunu soruyor musunuz? Veya aynı anda ona buna birçok şeye koşuyor musunuz?
Aynı anda birçok şey yapmaya çalışırsanız, çok çalışırsınız, yorulursunuz ama büyük oranda istediğiniz kaliteyi elde edemezsiniz. Böyle bir yaşam şekli ile aslında zamanı israf ederiz. Zaman kayıpları genelde en büyük kaybımızdır çünkü dönüşü yoktur.
Örneğin karşınızdakini sizi dinler gibi yapıp sonra sanki hiç duymamış gibi fikir beyan ettiği hatta karar aldığı oluyor mu?
Bir konuyu tecrübe edinmiş ve iyi bilen birisinden öğrenmek yerine, tekerleği yeniden keşfetmek bilgi israfı değil midir?
Birçok kurum ne yazık ki çalışanların bilgi birikiminden yeterince yararlanmamaktadır. Bu kolektif bilgi sabah işe gelir, akşam evine gider. Bu kişiler yeterince fayda sağlanmadığını hissederlerse ertesi gün işe de gelmeyebilirler. Kurumun öğrendikleri gider yok olur. Bu ortak aklın veya bilginin israfıdır.
Kurumlar insanlarına insan kaynağı yani kaynak diye hitap ederken aynı zamanda personel sayısını azaltmaya çalışırlar.
İnsan kaynağı lafını kullanıyoruz ama gerçekten kaynak olarak görmüyoruz değerlendirmiyoruz. Yatırım yapıyoruz, eğitim aldırıyoruz ancak sonra dinliyor muyuz?
Öğrendiklerini uygulamak için imkan tanıyor muyuz?
Artırmaya çalıştığımız bilgi beceri ve yetkinliklerinden ne derece gerçekten kaynak olarak faydalanıyoruz?
Bu alanda ben eylemler ile söylemler çok tutarlı değil ne yazık ki. Çünkü ölçüm sistemimiz, eskinin performans kriterlerini baz alırken, insanların bilgi ve becerileri değişmiş durumda.
İster bireysel ister kurumsal veya toplumsal olsun, bireye saygı gösterdiğimiz ve israflarımızı en aza indirgediğimiz oranda çevikleşiriz. Yani daha az yorulup, daha az efor sarf edip daha iyi sonuçlar ortaya koyarız. Çevikliğin doğal sonucu budur.